Hırsızlık genetik bir şey mi yoksa sonrada dış etkenlerle oluşan bir alışkanlık mı? Dahası hırsızların çocukları hırsız mı olur? Ya dürüstlerin çocukları?
“130 milyon vadeli temdidi varken sadece 40 milyon mu vadesiz yaratabiliyoruz? Koca Ege bölge perakendesi…”
Bu cümlenin meali şu: Bankamıza dahası markamıza güvenip parasını yatıran insanların 40 milyon liranın faizini müşteriden çalıp direkt patronumuzun cebine koyduk! Bu çok az!
Bu bir elektronik posta olarak yerli sermayeli bir bankanın tüm şube müdürlerine ve portföylerine Ege Bölge Müdürü tarafından gönderildi. Müşteri aldatılarak vadelide değil de boşta bırakılan 40 milyon liranın büyük bir bölümü emekli ve yaşlı insanlara ait. Banka genelde bu insanları, pazartesi size daha yüksek faiz vereceğiz diye kandırıp 3 günlük faizi patronun kasasına koyuyor.
Bunun tam izahı hırsızlıktır!
Binlerce çalışana “hedefin bu” diyerek insanların parasını bedava kullanmak ise ticari ahlaksızlıktır. Bu bankanın onurlu ve iyi insanları bu tarz işlemlerden çok rahatsız. Bu elektronik postayı da söz konusu bankanın şube müdürü vicdani rahatsızlıktan dolayı bana gönderdi.
“Bankacılık güven işidir. Bize güvenip parasını yatıran yaşlı insanları bu şekilde kandırmak kanıma dokunuyor” diyen bu şube müdürü özellikle bölge müdürleri tarafından yapılan baskının artık psikolojilerini bozduklarını söylüyor.
Peki bölge müdürleri çalışanlarına bu gayri ahlaki ticareti neden yapmaya zorluyor? İyi eğitim almış, iyi ailenin çocukları olan bu bölge müdürlerinin sorunu ne? Neden personeli patron için hırsızlığa zorluyor?
1951 Hindistan yapımı bir filmin çok etkilendiğim bir sahnesi var. Raj Kapoor’un oynadığı Avare filminde Kaya isimli bir çocuk iftira sonucu mahkemeye düşer. Mahkeme hâkimi, Kaya‘yı babası ve büyükbabasını hırsız diye hapse atar. Hâkime göre, dürüstlerin çocukları namuslu, hırsızların çocukları ise hırsız olur. Bütün çocuklar her zaman ailelerine benzerler.
Bu bakış açısı çocuğu o kadar etkiler ki, “Ona bir hâkimin öz çocuğunun ne olacağını göstereceğim” diyerek yıllar sonra hâkimin çocuğunu kaçırır ve bir hırsız olarak yetiştirir.
Buradan şu sonucu çıkartmak istiyorum: Bu elektronik postayı atıp binlerce personelini adeta hırsızlığa zorlayan bölge müdürünün babası ve dedesi o güzel insanlar çocuklarının iyi ve ahlaklı olarak büyümesi için büyük çaba harcadılar.
Gel gelelim ki, bu mesaj direk olarak insanların parasını çalıp, patrona verin diyor. Hırsızlık yaptırıyor. Bunu yapmayanları da aşağılıyor. Bu kişiyi buna iten yabancıların Türkiye’ye getirdiği sistemdir. Bu bölge müdürünü bu hale getiren aslında yabancıların ülkemize dayadığı sömürü sistemidir.
İnsanda utanma olur! Bu kadar vadeli temditti varken vadesiz yapmamanın niye çalmadınız dan başka açıklamasını bu beyefendi gelsin lütfen yiğit gibi burada anlatsın!
Eski banka müfettişi Mülkiyeli Hanife Serter, eski dönem bankacılığı anlatırken ister istemez, “sektör ne zaman bu hale geldi” diyor.
Serter, “Eskiden temdit edilmesi bir gün iki gün unutulmuş, aksamış hesaplar için şubelere teftiş giderdi. ‘Vadeli hesabın vadesizde üç gün beş gün yatması işin doğasına aykırı, neden bu parayı boşta tuttunuz, müşteriyi mağdur, bankayı mahcup ettiniz ?!’ denirdi” diye o günleri anlatıyor.
Bu gayri ahlaki operasyonu yaptırmaya zorlayan yöneticilerin yaptıklarını bankaların üst yönetimleri biliyor ve mahcup oluyor mu bilemiyorum ama bildiğim bir şey var ki, bankaların itibarı, insanların gözünde bu tür yöneticilerden dolayı her geçen gün düşüyor.
Bu bankanın Ege Bölge müdürüne sormak istiyorum: Güzel insanın güzel çocuğu sen ne zaman böyle bir adam oldun? Senin o güzel ruhunu kim ve nasıl kirletti ki, çalışanlarını hırsızlığa zorluyorsun?
Vadesiz konusunu işlemeye devam edeceğim.
Kaynak Yeniçağ: Dürüstlerin çocukları hırsız olur mu? – Remzi ÖZDEMİR
Başkasının yemek faturasını ödemek!
İstanbul’un en lüks lokantasında 4 kişi kuş sütünün eksik olmadığı bir sofrada yemek yiyor. İçiyor, şarkı söylüyor eğleniyor. O sırada...