Hani bazı iş yerleri vitrine yazarlar ya, kapatıyoruz, zararına satış diye işte bizim bankaların durumu da bana bunu hatırlatıyor. Yüksek faizli mevduat, düşük faizli kredi.
Yıllarca önünden geçtiğiniz ve her geçtiğinizde camekanında aynı yazıyı gördüğünüz bazı işletmeler vardır ya hani.. ” Kapatıyoruz ..Zararına satışlar başladı.” Mevduat faizlerinin altında Konut kredisi faizi vermeye başlayan bankaların durumu da nedense bana o yazıları hatırlattı.
Bankacılığa başladığım ilk yıllarda, yeni yetme bir müfettiş yardımcısı olduğum zamanlarda, taze okul bilgilerim, yeni bir işi öğrenmeye olan merakım, işime değer katma, kendimi üstlerime gösterme, ispatlama heyecanım nedeniyle Bankacılık hakkında çok araştırır, okur ve düşünürdüm.
Bazı uygulamalar mantıksız, bazıları yetersiz, bazıları eski ve modası geçmiş gelirdi. Kendi kurumumuzu rekabetteki diğer bankalarla karşılaştırmak, avantajlı ve dezavantajlı yönlerimizi görmek, yazmak, raporlamak hem işimizin bir parçası hem de bana en eğlenceli gelen görevlerden biriydi . Hatta bir keresinde görevli olarak o dönem rakibimiz sayılacak
beş altı Banka’ya aynı gün içinde gidip bir müşteri gibi hesap açmamız, gözlem yapmamız ve uygulamaları raporlamamız istenmişti. Bazı şubelerin ortamları, mekanları, bazılarının teknolojisi bazılarının da samimi, güler yüzlü, ilgili personeli dikkatimi çekmişti.
NE OLACAK BANKALARIN HALİ?
Bazıları hesap açarken mutlaka para yatırmamı istemiş, bazıları hemen arkamdan basılı kartlar, kredi kartları göndermişti. Bazılarında çok sıra beklemiş, bazılarında bir masada rahat rahat oturarak işlem yaptırma keyfini yaşamıştım. Bu dediklerim bundan yirmibeş yıl önceydi. O zaman da gündemimiz ” Ne olacak bu bankaların hali “ sohbetlerinden ibaretti. Çok yüksek faiz verenler ( ki aynı zamanda personeline en yüksek maaşları da verenlerdi) , hiç görmediğimiz teknolojik yatırımları yapanlar, her köşe başına matik koyanlar, ev telefonuna benzer telefonlar verip bankacılık işlemi yaptıranlar…Yarış o zaman da çok hızlıydı.
En en yüksek faizleri verenlerin bir süre sonra battığını, en yüksek maaşları alanların ise en başta işsiz kaldığını görmek tüm bankacılar için önemli bir tecrübe hatta belki de bir travmaydı. Uzun bir süre kimsenin gözü yüksek maaş veren ” küçük” bankalara kaymadı. Küçük ve zayıf olanlar, yüksek faizlerle müşteri çalanlar piyasadan silinince büyüklere de bir rahatlık gelmişti doğrusu. Üstelik müşteriler de artık mevduatta ” devlet güvencesi” bilgisini iyice öğrenmiş, temkinli bir hal almıştı. Çoğu kişi güvene bakar, üç beş kuruşun (!) hesabını yapmaz olmuştu.
BURNUNDAN KIL ALDIRMAMA
Bir bankacı olarak o dönemlerde, yani bundan yaklaşık yirmi beş yıl kadar önce, çalıştığım kurumun ” iyi” olmasını canı gönülden arzu eder, sık sık öneriler yapma ihtiyacı hissederdim. Sadece ben değil kurumda çalışan hemen hemen herkes aynı heyecanı taşırdı. Kurum ve müşteriler ağına yeni ve iyi olan her şey büyük memnuniyetle karşılanırdı. Kurum bağlılığı çok üst noktalardaydı. Zayıf yönlerimizi bilir, kendi içimizde konuşur ama dışarıya karşı burnumuzdan kıl aldırmazdık.
Sadece bir keresinde, yine kurum içi eksiklerimiz belki de hatalarımız hakkında samimi gördüğüm bir Üstad ile konuşurken bana ” Hanife, sen bizi yönetenlerin, bu Banka’yı yönetenlerin bunları düşünemeyeceklerini mi sanıyorsun ? Emin ol onlar senden benden daha zeki insanlar, ne yaptıklarını biliyorlardır..”demişti.
Bu cümle bende büyük bir ” aydınlanma” (!) hatta rahatlama yarattı diyebilirim . Her şeyi de benim düşünmem , söylemem gerekmezdi yani. Yönetenler akıllı, zeki, ne yaptığını bilen kişilerdi. Bana iyi ya da kötü görünen her şeyin bir sebebi, bir anlamı vardı da demek ben yeterince (!) zeki olmadığım için anlamıyordum. O günden sonra ne Zaman aklıma tam yatmayan bir şey olsa o cümle aklıma gelirdi. “Ben bilmem, Genel Müdürüm bilir.” durumu yani. Bankacılıktaki son yıllarımda artık bu durum resmileşmişti. Artık üst yönetimlerden kimse ” sahada koşturanlara” akıl, fikir sormaz, bir cesaret söyleyen olursa da dinlemez olmuştu. Zaten kurum içinde kurulan öneri sistemleri tıkır tıkır işlediğinden (!) sormaya da gerek yoktu belki. Fikri olan sisteme yazardı, olacağı varsa olurdu. İlla ki olurdu da bazen aradan aylar yıllar geçer, o konu artık eskimiş , gündemden düşmüş, rekabetteki avantajı kaybetmiş olduğundan kimsenin dikkatini çekmezdi.
BU ADAMLAR NE BİLİYOR?
Neyse, diyeceğim o ki, topladığı faizden daha düşük oranlarla kredi vereceğini ilan edenlerin elbette bir bildikleri vardır. Onlar sizden, benden daha akıllı insanlardır kesin. İşin bilmediğimiz bir matematiği işliyordur arkada. Zaten yıllar önce üniversitede öğrenmiş olduğumuz tüm mikro, makro iktisat teorilerinin söylediği kuralların tersine uygulamalarla ” faiz” düşürmeyi kafasına koymuş bir yönetim, buna ses çıkaramayan bir Merkez Bankası, kurlarla oynayan dış güçler, bizi çekemeyen gelişmiş ülkeler, notu kıt değerlendirmeciler..(!) varken, vatandaş ve müşteri olarak bize de olan biteni izlemek düşer. Ne de olsa tüm bu kurumları yönetenler bizden daha zeki (!) insanlar olmalı değil mi ?
Şimdi düşünüyorum da, iyi ki bu dönemde bankacı değilim. Aklı ve fikri yerinde olan ama bunu kullanmasına izin verilmeyen insanlar için çok zor artık bu sektörde çalışmak ne yazık ki.
Petlas’dan Sen benim kim olduğumu biliyor musun açıklaması:
Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Abdulkadir Özcan, Dubai-İstanbul seferini yapan Türk Hava Yolları (THY) uçağında yaşanan bir olayla gündeme geldi. Business...