ERDEN ARMAĞAN ER YAZIYOR: Merkez’in hızlı faiz indirimi ekonomiyi canlandırcak mı yoksa sonbaharda olası bir olumsuz gelişmede elini mi zayıflatacak? Artısı ve eksisiyle faiz indirimi:
GÖRDÜNÜZ MÜ FAİZ DÜŞÜNCE KIYAMET KOPMUYORMUŞ ?
Nihayet beklenen gün geldi ve 25 Temmuz 2019 Saat 14:00 da TCMB merak edilen faiz indirimini beklentilerin de ötesine taşıyarak 425 baz puan olarak gerçekleştirdi. Malum herkesin gözü de ister istemez USD/TL paritesinin nasıl tepki vereceğine döndü. Döviz kurları ilk anda 5,76 seviyelerine kadar geldi ve çok fazla tutunamadan 5,70 seviyelerinin altına kadar gevşedi. Haftayı da 5,67 seviyesinden kapattı. Haftalardır birçok köşe yazarının, TV yorumcusunun değindiği döviz fiyatlarının yukarı çıkacağına ilişkin kehanetler de böylece boşa çıkmış oldu. Yani çarşı pazar karışmadı.
Devlet Garantili Faiz Karı
TCMB ve Kamu Bankalarının “kısa vadeli faiz” indiriminin yapılacağı böylesine önemli bir günde, döviz fiyatlarının yukarı gitme olasılığına karşın önlem almadığını düşünmek açıkçası saflık olurdu. Zira VİOP (Vadeli İşlem Opsiyon Borsası) Döviz İşlemlerinde en büyük oyuncunun TCMB, sığ yurtdışı USD/TL piyasalarında Kamu Bankaları’nın yaklaşık 1 yıldır en büyük satıcılar olduğunu ne çabuk unuttuk? Böylesi bir günde bu kurumların gardını almayacaklarını düşünebilir miyiz? Ayrıca, öyle panik yapılacak da bir durum yoktu açıkçası. Yaklaşık 1 ay önce enflasyonun teknik olarak düşeceğini, FED’in faiz indirimine gideceğini bu gelişmelerin de TCMB’nin faiz indirimine gitmesi için bir fırsat yaratacağını cümle alem biliyordu ve piyasa oyuncuları buna yönelik pozisyonlar almaya başlamışlardı. TL’den para kazanmak neredeyse garanti gibi görünüyordu. Üstelik bu garantiyi de devlet, o çok meşhur “faiz lobisine” kendisi garanti etmişti. Nasıl dediğinizi duyar gibiyiz. Açıklamaya çalışalım. Enflasyondaki teknik düşüş ve FED faiz indirimi olasılığı ortaya çıkınca, TCMB’nın faiz indirimi en az 200 baz puandan başlayıp (Cumhurbaşkanının daha da fazlasını istediği de bir vakıa) 600 baz puana kadar geniş bir aralıkta telaffuz edilmeye başlandığında bu kar garantisi de kendiliğinden ortaya çıkmış oldu. Bir ay kadar önce, Gösterge Niteliğindeki 2 yıllık Devlet Tahvili faizi %24-25 seviyelerinden işlem görmekte iken bu tahvili satın aldığımızda zaten 200-600 baz puan faiz indirimini kar hanemize yazmış oluyorduk. Aynı Tahvilin bugün itibariyle %16,35 faizle alınıp satıldığını düşündüğümüzde aslında kar miktarımızın beklediğimizden de yüksek olduğunu görüyoruz. Yani 800 baz puan şu an itibariyle cebimizde demektir. Peki bu kadar yüksek bir kazanç olacağını nereden tahmin ettik? Aslında biz bu kadar kazanabileceğimizi ummuyorduk, 25 Temmuz Para Politikası Kurulu ( PPK ) Toplantısının ertesi günü Sn. Cumhurbaşkanı, bir toplantıda faizlerle ilgili “indirimlerin kademeli olarak devam edeceği” açıklamasını TCMB Başkanı yerine yapınca, TL’den çıkıp dövize dönmek için zamanın erken olduğunu, Eylül ayına kadar TL faizlerin daha da düşecek olması nedeniyle kazancın artabileceğine inandığımız için beklemenin daha uygun olacağı sonucuna vardık.
Üstelik, hem TCMB, hem de Kamu Bankaları, nasılsa döviz piyasalarında kur üzerinde baskı yaratarak, risklerimizi kontrol altında tutuyordu. Zaten Mayıs ayında Cari İşlemler Dengesi de 154 Milyon USD fazla vermiş ( ithalattaki zayıflık ve ekonomik daralma nedeniyle), fazladan döviz talebi de görünmemekteydi, bir de geçtiğimiz hafta vatandaşlarımız 1,1 Milyar USD daha döviz alıp bankaya koymuş, velinimetimiz yabancı turistler de ülkemize yeşil dolarları boca ederken 1 ay bilemedin 2 ay daha TL’de kalmanın kimseye bir faydası olmasa da bize oldukça iyi bir karı vardı.
Düşen Faizler Ekonomiyi Canlandırır mı?
Hükümetin ve ekonomi yönetiminin ekonomideki daralmanın ve krizin tek suçlusu olarak “yüksek faizi” göstermelerine ve dış güçleri işaret etmelerine bakarak dahi bu sorunun yanıtını “hayır” olarak verebiliriz. Fakat bu takdirde de işin kolaycılığına ve popülizmine kaçmış oluruz ki, mesleki açıdan bu bizim tercih edebileceğimiz bir seçenek değildir. Öyleyse faiz indiriminin ekonomik canlanmaya katkısının olamayacağına ilişkin nedenlerimizi sıralamaya başlayalım;
-Birincisi ve en önemlisi, ülkede “kredi aktarım mekanizması” ciddi ölçüde zarar görmüştür. Yani, bankaların mevduat ve sendikasyon kredisi toplayarak firmalara açtıkları kredilerin geri dönüşlerinde ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır ve kamunun KGF desteğine rağmen “Yasal Takibe Alınan Krediler” ve “Grup 2” olarak adlandırılan yasal takibe düşmemiş fakat sorunlar yaşanmaya başlamış kredilerdeki yükseliş eğilimi, TCMB Faiz indirimi ile sağlanan maliyet avantajı ile tersine çevrilebilecek sınırın ötesine geçmiş görünmektedir. Bu sebeple özellikle “özel bankaların” kredi vermekte, düşen faizlere rağmen isteksiz davranabileceğini söylemeliyiz.
– İkincisi, enflasyon nedeniyle düşen gelirler ve artan işsizlikle talepte yaşanan keskin düşüş, toplam talebin ciddi anlamda daraldığına işaret ediyor. Hane halkı borçluluk düzeyinin yüksek oluşu da, düşen faizlerin, mevcut borçların yapılandırılması için değerlendirilerek yeni kredi talebine dönüşmeyeceğini göstermektedir. Her ne kadar ellerinde nakit bulunduran bir kesim olsa da, bu kesimin artacak talebi ekonomik canlanmaya yeterli olacak büyüklükte değildir. (Dünyada Gelir Dağılımının en bozuk olduğu ülkelerden biri olduğumuz unutulmamalı).
-Üçüncüsü, bankalardaki toplam mevduatın %56’sının DTH’larda bulunuyor olması, TCMB’nın para politikaları yoluyla enflasyonla mücadelesindeki etkinliğini zayıflatmaktadır. Zira TCMB, mevduattaki bu dağılım nedeniyle Parasal Tabanın yaklaşık yarısını kontrol edememektedir. Bu da Para Politikası Araçları’nın etkinliğini sınırlandırmaktadır. Dolayısıyla enflasyonla mücadelede kullanabileceği en önemli silahı iki de bir tutukluk yapmaktadır.
-Dördüncüsü, Kamu Harcamalarının hala artıyor olması ekonomide “Kaynak Dağılımında” etkinliğin hızla zayıflamasına ve israfına neden olmaktadır. Artan kamu harcamaları, verimsiz ve batık durumdaki şirketlerin kurtarılması için kullanıldığında kaynaklar boşa harcanmış oluyor haliyle.
Özetlemek gerekirse, yukarıda sadece 4 tanesini saydığımız ve daha da arttırabileceğimiz nedenlerle, TCMB’nın 425 baz puanlık faiz indirimi, yazımızın “Devlet Garantili Faiz Karı” bölümünde bahsettiğimiz çok sınırlı bir kesimin haricinde pek kimseye yaramayacak gibi görünüyor. Eğer ekonomik problemler kağıt üzerinde göründüğü gibi faizleri indirir indirmez çözülebilseydi, dünyada ekonomik krizler, yavaşlama, enflasyon, gelir dağılımı, dış ticaret açıkları gibi sorunlar yaşanmazdı. Serbest Piyasa Ekonomisi kuralları uygulanan ülkelerde, finansal piyasalara bu kadar kamunun müdahale etmesi belki fiyatların bir miktar kontrol edilmesini kısa bir süre için sağlayabilir. Ancak bu müdahaleler, yaşanan güven krizini derinleştirir ve ekonomik daralma sürecini uzatır.
Hızlı Faiz İndirimi TCMB’nin Elini Zayıflattı
TCMB, faiz silahını kullanırken kademeli ve temkinli bir duruş sergilemiş olsaydı, akabinde de hükümet kamuda mali disipline yönelik önlemleri açıklasaydı, elbette “krizden çıkış için umutlu olmamızın sebepleri ortaya çıkmaya başladı” diye yorum yapabilirdik. Ancak, yakalanan fırsatın iyi hesap edilmemiş kararlarla elden kaçırılmış olması, TCMB’nin, sonbahardan itibaren yurt dışı finans piyasalarında yaşanabilecek olası olumsuz gelişmelerle, çevremizdeki jeopolitik gelişmelerin yol açacağı çalkantılara karşı TL’yi savunmakta zorlanacağı bir zemin yaratmıştır. Enflasyondaki gerilemenin geçici olduğunu bildiği halde böyle bir adıma razı olmuş olması da, aslında iplerin kendi elinde olmadığının itirafı sayılmalıdır.
Erden Armağan ER
erdener1970@gmail.com
Konut Almak İçin o Gün Bugün mü?
Sıkılaşma sürecinde olağan şekilde konut fiyatları reel olarak süreklilik gösterir şekilde düştü. İnşaat maliyetleri ise reel olarak düşmeye başladı. Bana...