1980’li yıllarda önce Yapı Kredi, sonra Garanti Bankası’nda genel müdürlük yapan, 1990’larda aynı görevi bu kez Egebank ve Tarişbank’ta üstlenen Halit Soydan artık İzmir Işıkkent Mezarlığı’nda yatıyor Sırlarını Oğlu Barış Soydan kendi köşesinde yazdı:
Bu köşe geçen hafta “Çeşitli bankalarda genel müdürlük yapmış duayen bir bankacı” olarak adlandırdığım kaynağını kaybetti. O benim babamdı. Bazı insanlar bu dünyaya sanki mesleklerini yapmak üzere gelmiştir. Babam öylelerindendi. Mersin’de genç bir bankacı olarak hafta sonları briç masasında buluştuğu meslektaşlarıyla piyasa dedikodusu yaparken ya da bugün artık Arap turistlere hizmet eden bir kafeye dönüşmüş olan İstiklal Caddesi’ndeki eski Garanti Bankası genel müdürlüğünde uzun sürmüş bir toplantı sonrasında yorgun gözlerle, karnemdeki zayıfları nasıl düzeltebileceğim konusunda öğütler verirken… Olaylara ve hayata hep mesleğinin ilkeleri, ölçüleriyle bakardı.
Bankacılık sır tutma mesleğidir. O bir bankacı, ben bir gezeteciydim; sırlarının en azından bir kısmını öğrenebilmek için çok çaba gösterdim. Pek çok şey anlattı ama en önemli, gazetecilik jargonuyla “juicy” şeyleri anlatmadı. Böyle şeyleri hep başkalarından duyardık. 1980’li yılların başında Yapı Kredi’de genel müdürlük yaparken, bankanın yurt dışında kaçak yaşayan patronu tarafından İsviçre’ye çağrılıp ensesine tabanca dayanmış. Vergi işleri konusunda onun istediği gibi hareket etmiyormuş çünkü… Doğru muydu bu? Sorduğumda cevabı, “Bazı şeyler benimle mezara gidecek” olmuştu. Cuma günü İzmir Işıkkent Mezarlığı’nda attığım her kürekle sonsuzluğa karışan sırlarını düşündüm…. Babamı son kez Yapı Kredi’deki halefi Hüsnü Özyeğin’in kitabıyla ilgili zorlamıştım. Özyeğin, kendinden önceki yöneticileri, başta selefi babam olmak üzere bankayı kötü yönetmekle suçluyor, Yapı Kredi’yi kendisinin kurtardığını savunuyordu. Bu satırları okuduğumda şaşırmıştım çünkü ilk gençlik yıllarımda babamın bölük pörçük anlattıklarından aklımda farklı bir Özyeğin portresi kalmıştı. Babama yazıp (Hayatının son döneminde sık sık yazışırdık. Yazdığım sorulara bir iki saat içinde “iPad’imden gönderildi” ibareli epostalarla yanıt verirdi) kitapta yazılanları aktardığımda bu konuda da konuşmak istemediğini hissettirmişti.
Babamın bankacılık sisteminin yanlışlarında payı yok muydu? Murat Demirel’e satıldıktan sonra içi boşaltılan Egebank, onun yönettiği dönemde (Banka İzmirli Özakat Ailesi’ndeyken genel müdürlük yapmıştı) sağlıklı mıydı mesela? Mali dengeleri bozuk Tarişbank’ın sorumluluğunu neden üstlenmişti? Bu soruların cevapları da artık sonsuzluğa karıştı…
Onunla ilgili bilmediklerim keşke bankacılıkla ilgili şeylerden ibaret olsa. Babamdan geriye kalan 1960’lı yıllar baskısı “Mao’nun Seçme Yazıları” ciltleri mesela… Kayseri’de büyüyen, İç Anadolu şehirleri arasında ticaret yapan büyükbabamı çok erken yaşta kaybettiği için zorlu bir çocukluk geçiren, Kayseri Lisesi’ndeyken annesine yardımcı olabilmek için Talas Amerikan Koleji’nde etüt ağabeyliği yapan ve İngilizceyi bu sırada, Kolej’in imkanlarından yararlanarak öğrenen genç bankacının kitaplığında Mao’nun kitapları ne arıyordu? 1960’larda pek çok genç gibi o da mı radikal fikirlere merak salmıştı? Yoksa o ciltler, 1960’ların havasında bir heves satın alınmış ama kapağı açılmadan kütüphaneye mi kaldırılmıştı? Bunu bir-iki kez sordum. Sorularımı her seferinde sessizlikle geçiştirdi.
Artık bunların hiçbir önemi yok, tek gerçek ölüm. 1980’li yıllarda önce Yapı Kredi, sonra Garanti Bankası’nda genel müdürlük yapan, 1990’larda aynı görevi bu kez Egebank ve Tarişbank’ta üstlenen Halit Soydan (1935-2019) artık İzmir Işıkkent Mezarlığı’nda yatıyor.
Kütüphanemde ondan kalan tek kitap Mao ciltleri değil, ilk sayfasına el yazısıyla “1959, Bafra” diye not düştüğü Varlık Yayınları baskısı Kafka’nın Dönüşüm’ü var bir de.
Babamı 1959 yılında genç bir banka müfettişi olarak gittiği Samsun’un Bafra ilçesindeki otel odasında Gregor Samsa’nın hamam böceğine dönüşümünün öyküsünü okurken hayal edebiliyorum. Biraz okuduktan sonra bir sigara yakmak için ayağa kalkıyor, otelin penceresinden Bafra Ovasına, Türkiye’nin verimli topraklarına bakıyor. Henüz yirmi dört yaşında. Kayseri’de babasız geçen yılların gölgesi hâlâ üzerinde. Bu dünyada hiçbir şeyi yok. Bildiklerinden ve öğrendiklerinden başka. Ama öğrenmeye devam ettikçe, bildikçe, kendi hayatının da dönüşebileceğini (Samsa’dan farklı olarak iyi yönde) hissediyor.
Hırslı ve çalışkan gençler için Türkiye bir zamanlar öyle bir ülkeydi.
Elveda baba.
yazının orjinali: T24.com
Helal Olsun! QNB’den şık hareket!
Geçtiğimiz hafta bankacılık sektörünün gündemine, Türkiye'nin en büyük özel bankalarının yılbaşı şube yemeklerine özel güvenlik görevlilerinin "bütçe olmaması"gerekçesiyle çağırlmaması gelmişti....