Bir banka genel müdürü son üç ayda yaklaşık bin kişiyi işten çıkarttıktan sonra katıldığı bir toplantıda, “Para her şey değil” dedi. Bir banka için hele de en üst düzey yetkilisi için bu cümlenin söylenmesi çok önemli.
Ancak bunu bin kişiyi ekmeğinden eden, kış günü insanları hamile, hasta ve yeni doğum yapmış demeyip sokağa atan bir yöneticinin söylemesi daha da ilginç.
Nitekim sosyal medyada halen bu söz, bankacılar tarafından şiddetli bir şekilde eleştiriliyor.
Son bir yıldır bankacılar için tabiri caizse işin çivisi çıkmış durumda.
Keyfi işten çıkartmalar, anormal derecede baskılar ve en önemlisi yasa tanımamazlık bankacılık sektörünün ciddi anlamda tartışılmasına neden oluyor.
Türkiye’de bugün siyasiler taşeron işçiliği tartışıyor. Asgari ücretin yetersizliğini konuşuyorlar. Bunu ekonomik vaat olarak vatandaşa sunuyorlar. Hiçbir siyasi 200 bin kişinin çalıştığı bankacılık sektöründeki sorunu görmüyor.
Dahası görmek istemiyor. Bu sektörde çalışan insanlar adeta kaderine terk edilmiş durumda.
Hep aynı türkü!
Bankacılık sektörü resmen kendi egemenliğini, dahası dokunulmazlığını ilan etmiş durumda.
Bugüne kadar hep AKP iktidarını 2001 yılındaki büyük krizi göstererek tehdit eden bankacılar, son dönemde yine aynı türküyü söylemeye başladılar.
‘Kârımız düşüyor, kriz çıkabilir!’
Bunu söyleyen tek bir bankacı değil. Her fırsatta her toplantıda çok sayıda yönetici dile getiriyor.
Nitekim BDDK hemen bu tehditlere olumlu ses verdi.
Aman kriz çıkmasın diye bir çok sektörde taksit sınırlamasını genişletti.
Biliyorsunuz BDDK, yani Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu her ne kadar özerk bir kurum ise de maaşlarını bankalardan alıyor. Bankalardan yapılan kesinti ile BDDK yöneticileri ve çalışanları maaş alıyor.
Bankalar zarar ederse tabii ki BDDK da sıkıntıya girer. Bu nedenle BDDK’nın bankalara karşı hoşgörülü davranmasını anlayışla karşılıyorum.
Burada sorun siyasilerde. Siyasiler artık bu konuda ciddi bir adım atmak zorunda. Bankacılık sektöründeki kanayan yaraya el atmalılar.
Yıllarca bankacılık sektörünün sorunlarını gören ve bunu yazan bir gazeteci olarak bu işin ancak çıkartılacak bir yasa ile düzeleceğine inanıyorum.
Yoksa yabancıların kontrolündeki bankacılık sektöründe bu feryat durmayacak.
Yasa çıkartılmalı
Çıkartılacak yasa ile mutlaka çalışma saatleri net olarak belirlenmeli. İş yasasındaki 17 ve 18. maddeye göre bankalar senin performansını beğenmedim diyerek insanları çok rahat işten atabiliyor. Bu iş yasası dünyada yok.
Yurt dışındaki bankaların çalışma koşulu aynen Türkiye’de de benimsenmeli. Mesela Avrupa’daki bankasında personeline ne hak tanıyorsa Türkiye’deki personeli için de onu vermeli. Türkiye’de bir personelini cumartesi bile çalıştırıyor. Bu banka Avrupa’da bunu yapabiliyor mu?
Elbette hayır! O halde neden Türkiye’de yapıyor? Türkiye bankacılık sektörünün dokunulmazlık alanı mı?
Performansa dayalı hedef sistemi yasal bir çizgiye kavuşmalı. Türkiye’nin büyüme hedefi yıllık yüzde 3, ama banka, personeline hedefini bir önceki yıla göre yüzde 100 artırarak veriyor. Bunu başaramazsa’performansın kötü’ diye işten atıyor. Böyle bir mantık ve böyle bir mantığa izin veren yasa mı olur?
Artık siyasiler bankaların acımasız politikasına dur demeli.
Kaynak: Yeniçağ Gazetesi
Enflasyonun Tahribatı Devam Edecek
Ekim ayı yıllık TÜFE oranı geçen yılın aynı ayına göre 12,78 yüzde puan, bu sene Eylül ayına göre 0,8 yüzde...