Bankacılık sektörü korona günlerinde aldığı hızlı karar ve tedbirlerle çalışanına değer verdiğini gösterdi. Peki sonrası ne oldu? Hanife Serter yazıyor:
“Türk gibi başla, Alman gibi bitir.” sözünü duymuşsunuzdur.
Ben de bir süre önce İlber Ortaylı hocamızın “Bir Ömür Nasıl Yaşanır ?” kitabında bununla ilgili bir bölüm okumuştum. ( sf 71) Çok çalışkan bir millet olmamıza rağmen büyük bir ciddiyet ve kararlılıkla başladığımız işleri hakkıyla tamamlamadan yarıda bırakmak ya da özensiz şekilde sürdürüp kalitesiz şekilde bitirmek, teslim etmek gibi kötü huylarımız olduğundan bahsediyordu.
“Türkler bir işe çok hızlı, düzgün başlar ama sonunu aynı şekilde getiremez, işi yayar, son noktayı koyamaz… ” demeye getiriyordu.
Çok çalışmanın patronlar ve diğer çalışanlar tarafından suistimal edilmesinin de bu davranış şeklini pekiştirmiş olabileceğini söylüyordu .
KORONADA NE OLDU?
Salgınla mücadele sürecinde yaşadıklarımız ve geldiğimiz nokta bana bu okuduklarımı hatırlattı.
Bankalar özelinde en baştan beri alınan tedbirleri, kararları, uygulamaları yakından takip eden biri olarak şu anki durumun bir “başarı hikayesi ” olduğunu söylemek zor doğrusu. Oysa başlangıç oldukça iyi gibiydi .
Özel Bankaların büyük bir kısmı hızlı aksiyonlarla bazı şubelerini kapatmış, şubede çalışma sürelerini kısaltarak temas süresini azaltmış, şubeye girişte ateş kontrolü yaparak ve hijyen tedbirlerini tam uygulayarak iyi puanlar almayı başarmıştı.
Giyim serbestliği, gişe ve güvenliğe ek tazminatlar, evden çalışma kolaylığı, hasta ve hamile olanlara verilen izinler.. Hepsi kulağa hoş geliyor, sektör çalışanlarına kendini belki de “ ilk kez” değerli hissettirmeyi başarıyordu. Kamu bankalarında çalışanlar kredi seferberliği nedeniyle çok yoğun ve ağır koşullarda hizmet vermeyi sürdürürken , özel Bankaların bu temkinli ve tedbirli yaklaşımlarını gıpta ile izliyorlardı.
BİZİMKİ BİR PERİ MASALI
Gelin görün ki bu peri masalı fazla uzun sürmedi. Evden çalışma hızla uzaktan kumandalı bir mobbing sürecine dönüşürken , özlük hakları ile ilgili de ciddi kayıplar yaşanmaya başlanmıştı. Yemek ücretleri, ek tazminatlar bir bir kesiliyor , zorunlu yıllık izin kullandırımları ile birikmiş izinler eritiliyor ve tüm çalışanların içine ” acaba bankacılık kariyerimizde sona mı yaklaşıyoruz ?” şeklinde bir kurt düşüyordu.
Sahada çalışan şube personeli ayrı, evlerine gönderilen şubeciler ayrı sorunlarla baş etmeye çalışırken yerli, milli ve çok özel bir bankanın CEO’sunun şube müdürleri ile düzenlediği bir telekonferansta yaşananlar ise işin bambaşka bir yüzünü ortaya seriyordu.
Anlatılanlara göre; ( bu bölüm isimsiz bir okuyucudan gelen mesajdan alınmıştır )
Bir varmış bir yokmuş, “karlılık içinde büyümeyi” hedefleyen ancak günümüzde ” düşen karlılık ve kaybedilen piyasa payı ile küçülen” bir banka varmış. Bu salgında genelde orman içindeki toplumdan izole villasında oturan GM si bazen yanına yardımcılarını da alır ve sosyal mesefeye de pek dikkat ederek video konferanslar yaparmış. Bu konferanslarda neler neler konuşulmazmış ki. Mesela geçenlerde söz alan bir müdire hanım ne dese beğenirsiniz ” Virüs sürecini o kadar güzel yönettiniz ki şubede arkadaşlar kendi aramızda konuşuyoruz “Genel Müdürlük bizim için daha ne yapabilir ? Bir virüse aşı bulmadıkları kaldı !” deyivermiş. Yalakalığın bu kadarına GM bile diyecek bir şey bulamamış ve tebessüm etmekle yetinmiş. Bir sonraki toplantıda başka bir mürit pardon müdür de ” Bankamızda o kadar kurumsal bağlılık var ki, Bence H…. Bey şöyle yapalım, bu virüsten kurtulduktan sonra 2.çeyrek rakamlarının üzerinden geçeceğiniz canlı yayında hepimiz birbirimizi alkışlayalım. Evden çalışan arkadaşlar bizi arıyorlar, işe gelmek istiyoruz diyorlar” demiş .
Eh bu kadar pohpohlanmaya aklı uzun, saçı hiç yok olan GMY bile dayanamamış ve onun da uçma ( !) vakti gelmiş. Şöyle demiş sevgili GMY’miz; ” Bankadan ayrılan, emekli olan arkadaşlar bazen bizi arıyorlar şöyle şöyle yapın diye akıl veriyorlar. Biz kimseden akıl alacak durumda değiliz, zaten her şeyin en iyisini yapıyoruz ! ” Evet bir Türk atasözündeki gibi; şeyh uçmasa da müritleri şeyhi uçurmuş. “
Şimdi biz de oturup düşüneceğiz; bu duyduklarımıza mı yoksa her gün bizlere özelden gönderilen yüzlerce mesaja mı inanalım ?
SEKTÖRDE NORMALLEŞME
Hala her gün binlerce Coronavirüs vakası teşhisi konulurken, yüzlerce ölüm haberi alınırken “ normalleşme “ adı altında anormal kararlar alan, çalışanının yemek parasını çalan, şubeleri sonuna kadar açan, az kişi ile çok iş yapan , bazı çalışanları da çoktan gözden çıkarmış olan bankaların çalışan hakları konusundaki samimiyeti ve iyi niyeti o kadar şüpheli ki…Keşke Türk gibi başladıkları işi , başladıkları gibi sürdürmeyi ve bitirmeyi başarabilselerdi. Yıllardır her türlü özveri ile Bankası’na hizmet etmiş olan çalışanlar bundan daha iyisini hakediyordu.
İş Bankası’nda üst düzey atama
Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu toplantısında, Başkent Kurumsal Şube Müdürü Mehmet Türk’ün, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'na gerekli bildirimlerin yapılması...