Asgari Ücret masası kuruldu. Masada yoğun pazarlık yapılacak. Çatışmalar olacak. Boyalı basına malzeme çıkacak. Sonra Sayın Cumhurbaşkanı imdada yetişecek. Asgari ücreti açıklayacak.
Gerçekte ise, masada işçi yok. Zira masaya oturan Türk-iş’e her 100 kişiden yalnızca 8 kişisi kayıtlıdır.
Dünyada bu tür masalar, masada oturanlar tarafından açıklanır. Türkiye’de ise Cumhurbaşkanı açıklar. Söz gelimi 2023 asgari ücret açıklamasında Cumhurbaşkanı ‘’Yapılan bir dizi toplantı sonunda çalışan ve işveren taraflarının ortak bir rakam üzerinde anlaşamadıklarını ‘’söylemişti. Arkasından ‘’emekçilerin ve işverenlerin zarar görmesine izin vermeyiz ‘’ demişti. O zaman masada geçen onca zamana ve tartışmalara ne gerek vardı?
Şimdi de CNN Türk; ‘’Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Aklındaki Asgari Ücret Ne? ‘’diye tartışma programı yapıyor.
Nerden bakarsak bakalım; asgari ücretliyi siyasi popülizm tuzağından kurtarmak gerekir.
1- Asgari ücretlinin maruz kaldığı gerçek enflasyonu doğru hesaplamak gerekir.
Kasım ayı enflasyonunu, TÜİK TÜFE olarak yüzde 61,98, İTO İstanbul geçinme endeksi olarak yüzde 73,89 olarak açıkladı. Demek ki ücret görüşmelerinde kriter alınan TÜİK enflasyon hesabı düşük kalıyor.
Kasım ayında Gıda fiyatları, yüzde 67,16 oldu. Yani her zaman olduğu gibi TÜFE’ den yüksek oldu.
Bu durumda; Türkiye de ücretliler geçinme endeksi hesaplamak gerekir. Bunun için, TÜİK’ sepetinde yüzde 25,43 olan gıdanın payını yine TÜİK’ in ilan ettiği; nüfusun en düşük olduğu yüzde 20’nin gıda payı olan yüzde 36’ya çıkarmak gerekir. Hatta Ücretlilerin harcama sepetini yeniden oluşturmak gerekir.
Geçinme endeksi hazırlanmasına; Yalnızca TÜİK değil, ayrıca Üniversiteler, işçi temsilcilerini de katmak gerekir.
Asgari ücret artışını her yıl, bu geçinme endeksi artı tahmini büyüme oranı kadar artırmak gerekir.
2- Türkiye için ve Türkiye’nin şartlarına göre yeniden bir yoksulluk sınırı hesaplamak gerekir.
Bu sınırı hesaplamak için de tarafsız bir heyet oluşturmak gerekir. Eğer Geçinme endeksi artı büyümenin üstünde kalırsa, asgari ücret artışını bu hesaba göre yapmak gerekir.
3- İşçinin hakkını bizden önce sendikalar savunmalıdır.
Türkiye’de AKP iktidarı, demokratik kurumları, sivil toplum örgütlerini ve bu çerçevede sendikaları tek tek ve zamana yayarak etkisizleştirdi.
2003 yılında işçilerin yüzde 57,9’u sendikalı idi. Şimdi bu oran yüzde 14,4’ e geriledi. İşçilerin yüzde 85,6’sı sendikasızdır.
Dahası, siyasi iktidar fiilen grev hakkını da askıya aldı.
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na göre ertelenen grevler 60 günlük erteleme süresi sonunda yeniden başlatılamıyor. Taraflar erteleme süresi içinde anlaşamazlarsa uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulu (YHK) tarafından çözülüyor. Bu nedenle grev ertelemesi fiilen grev yasağı anlamına geliyor.
Fredoom House (Dünya Özgürlükler Evi) 2021 Türkiye raporunda, özgürlük anketi içinde yer alan “Sendikalar ve benzeri meslek örgütleri veya işçi örgütleri için özgürlük var mı?” sorusuna dört üstünden 1 puan verilmiş. Yapılan yorum hiç de iç açıcı değildir.
Türkiye’de “Grev hakkı da dahil olmak üzere sendikal faaliyetler kanunla ve uygulamada sınırlandırılmıştır; işverenlerin sendika karşıtı faaliyetleri yaygındır ve yasal korumalar yetersiz şekilde uygulanmaktadır. Temsil barajı gereklilikleri sistemi, sendikaların toplu sözleşme haklarını güvence altına almasını zorlaştırmaktadır. Sendikalar ve meslek örgütleri, 2016-18 olağanüstü hal ve ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerindeki genel çöküşle bağlantılı olarak toplu tutuklamalar ve işten çıkarmalardan zarar gördü. Sendika liderleri, 1 Mayıs gösterileri düzenlemeye çalışırken tutuklananlar arasındaydı.’’
Türkiye’de sendikalar siyasi iktidara karşı, demokrasi talebi ve özgürlük alanında dik duramadı. Birçok işçi ve sendika kısa dönemli popülist çıkarlara kandı. Sonuçta uzun dönemde sendikasızlaşma hızlandı.
Sonuç; Asgari ücreti otomatiğe bağlarsak, siyasi iktidarların istismarı dışında tutmuş oluruz.